Evet çayımı doldurdum. Şimdi nerede kalmıştık evet hayatın sırrı. Evet bunun üzerine benim çok fazla söyleyebileceğim bir şey olmadığının farkındayım. Çünkü insanlığın varoluşundan beri insanlar bir şeyler söylediler. Zaten işin komiği de bu. Şöhretinden eser kalmamış ama bir yandan da medyanın "üstad" diye dayattığı (evet ilyas salman senden bahsediyorum) ve hatta daha komiği kendilerini üstad diye dayatan şahısların 80'lerden kalma birahaneden çıkıp objektiflere yakalandığında (kendi telefonuyla çektiği video) sarf ettiği o anlamsız cümleler vardır ya.
"Arkadaşlar hayatın anlamı aşktır."
"Arkadaşlar hayatın anlamı Atatürktür"
"Arkadaşlar hayatın anlamı 2 line kokoya bandırılmış ekstazi hapıdır" (Şimdi bunu rakı ile değiştirin. Tam olarak bunu söylüyorlar. Nedense rakı uyuşturucuya nazaran daha kötü)
Bu tarz enstantanelerin herhangi birini duyduğumda tüylerim diken diken oluyor, milyonlarca yıl öncesinden barbar mağara adamı atalarımın bana bıraktığı o dehşetli öfke nüksediyor ve elimdeki baltayla katliam yapasım geliyor. Bazen de sadece versefiction.com üzerinde -ki dünyanın en iyi web uygulaması- bir şeyler yazasım geliyor. Tam olarak yaptığım bu bir şeyler dinlemeye ihtiyacı olan insanlara hiç de ihtiyaçları olmayan düşüncelerimi fışkırtıyorum.
Bu kadar anormal davranma dürtüsü beni elbette başka şeylere de itiyor. Örneğin ne söylersem söyleyeyim (bu aşırı rahatsız edici olsa bile) söylediğim şeyi "kanks şaka yaptım mk ya .ss absürd mizah olm" şeklinde absorbe edebiliyorum. Bu tıpkı seri katillerin cezadan kurtulmak adına deli numarası yapması gibi.
O yüzden her şeyin fazlasından nefret ettiğim gibi absürdizmin de fazlasından nefret ediyorum. Çünkü absürd bir mizah üreten şahıslar ile absürd bir mizah üretmek isteyen şahıslar arasında fark vardır. Üretenler bunun kabiliyetinde oldukları için her noktada saçmalamazlar. Ama üretmek isteyen insanlar "aman insanlar beni marjinal bulsun yoksa arkadaşımla girdiğim soda şişesine oturma iddiasını kaybedeceğim" diyerek söyledikleri her şeyde komik olmayan saçmalıkları saçarlar.
Ben ise hehehe hadi tahmin edin. Ben hangisiyim?
Tabii ki hiçbirisi amk. Siz beni ne zannediyorsunuz. Ben Tolstoy ile büyümüş (sadece 2 kitabını okudum) ufacık iğnelerden düşünce iplikleri geçiren bir dahiyim. Şaka şaka ben de ne olduğumu bilmiyorum. Ama endişelendiğiniz şey okuduğunuz bu öğenin bir yere bağlanıp bağlanmayacağı ise evet bir yere bağlanacak.
Bunu bir giriş bölümü gibi düşünün. Ya da düşünmeyin. Yok yok düşünün.
Ben her zaman ne zaman bir web uygulamasına başlamak istediğimde yaptığım ilk şey plandır. Derüüün bir plan yaparım. İlk önce bir UI/UX (tasarım yaparım). Sonra da arka uç tarafında gereklilikleri listeler, diyagramlarımı oluşturup sonra da kodlamaya başlarım. Hem ön yüzü hem de arka yüzü.
Plan yapmak benim en büyük hobim olmasa da hadi şimdi de bir plan aktarayım.
Aslında çok da bir plan yok. Genel olarak insan yaşamının aşamalarından bahsedip sonra da bir kaç binayı havaya uçurmayı --- Biraz 101 plus oynayacağım.
-----
İnsan yaşamıyla alakalı beni en çok heyecanlandıran şeyler, en azından kendi yaşantıma baktığımda, çocukluk evreleridir. Bu işie çocuklar duymasındaki kel gözlüklü ne der bilemem ama bir insan cidden çocukken neyse büyük iken de aşağı yukarı o oluyor. Bazıları baya baya değişiyor. Yani kökten komple kişiliksel bir değişim. Bazılarının ise olayı bir değişimden ziyade travmatik olaylarla alakalı.
Not: O psikolog bi ara haluktan psikolojik destek almıştı. Sırf gülelim diye böyle bir saçmalık yapmışlardı.
(Hayır zerre kadar da gülmemiştim amk)
Çocukluğum hakkında ne zaman düşünsem her zaman diğerlerini yaşantılarını göz ardı ettiğimi fark ettim. Çünkü herkes çocukluğuna benim gibi bakmıyor. Bazıları için devamlı özlenen bir dönem iken bazıları hiç büyüyemiyor bile. Çünkü orospu evladı bir devlet onları bombalıyor.
Benim çocukluğum ise tam olarak kişiliğimin hali hazırda şekillendiği bir yer gibi gelmişti bana. Çocukken nasıl biri olduğumun farkındaydım. Ne olmak istediğimi biliyordum. En çok arzu ettiğim şeylerden biri ailemin zengin olmasıydı. Çünkü diğer çocuklar nispeten daha kaliteli ayakkabılar alabiliyordu.
Hatta sınıfta bile sosyolojik olarak bir gruplaşma bile vardı. Yani daha çocuksun ulan ne gruplaşması. Ama demek ki doğada var olan bir şey bu.
İlk grup sosyetelerdi. Yaklaşık 4-5 adet kızdan oluşan bir gruptu. Bu arada her ne kadar sosyete olsalarda hiçbirinin annesi babası milyoner değildi elbette. Ne de olsa devlet okulu.
### REK - LAM - LAR -- REKLAMLAR ###
Çocuğunuz tam bir gerizekalı mı?
(Kalabalık)
-Eveeet
Peki siz ondan da mı gerizekalı mısınız
(Kalabalık hafiften homurdanarak)
- Hayır elbette. Çocuklarımızla bizim ne alakası var.
Aaaah sizi bir yığın işe yaramazlar topluluğu. Siz beyinsiz maymunlar kabullenin sizler ümitsiz vakalarsınız. Aslına bakarsanız sizin velileriniz de öyleydi. Şimdi sizin çocuklarınız da öyle hatta onların çocukları da öyle olacak.. TABİİ EĞER SCHOOLPRO 5000 ÖĞRETİM KONSORSİYUMU ONAYLI YAPAY ZEKA DESTEKLİ EĞİTİM PAKETİNDEN SATIN ALMAZSANIZ.
SCHOOLPRO 5000 EĞİTİM PAKETİ SAYESİNDE ARTIK HERKES FORMAT ATMAYI, ANAKRONİZM KELİMESİNİN ANLAMINI, YUNAN FELSEFESİ VE AKASYA DURAĞI ARASINDAKİ BENZERLİKLERİ VE BİR AYDA .. EVET YANLIŞ DUYMADINIZ BİR AYDA TAMI TAMINA 15 CM UZAMA. ÖHÖHM. BİR DAKİKA BU FARKLI BİR ÜRÜNDÜ. EVET SADECE BİR AYDA İSPANYOLCA KONUŞABİLMEYİ ÖĞRENECEK. HEM DE SADECE 2 KATI FİYATINA.
- Aman Tanrım. Bu kulağa harika geliyor. Peki fiyatı da acaba kendisi gibi güzel mi bu ürünün?
Elbette! EĞER SCHOOL PRO 3000 PAKETİNİ ŞİMDİ SATIN ALIRSANIZ AYLIK 9 UNAYTID STETYS OF AMERİKAN DOLIRS GİBİ BİR FİYATA SAHİP OLABİLİRSİNİZ.
Satın alarak 48 ay taahhüttü kabul etmekle beraber ek masraflar her ay $4999'dır. İade katiyen mümkün olmamakla beraber ödeyemediğiniz taktirde çocuğunuzun mülkiyeti bize geçmektedir. Eğer çocuğunuzu insan pazarında satamazsak sizin seçtiğiniz bir böbreğinizi ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI ENDÜSTRİSİ 'ne bağışlamak zorundasınız. Sağ olun.
( 40 Yaşında bir kadın) - Başlarda inanamıyordum. Bir dolandırıcılık zannettim ama çocuğum artık halıya sıçmamayı öğrendi. Teşekkürler SCHOOL PRO 7000.
SCHOOL PRO 8000'e ŞİMDİ SAHİP OLUN CEHALETTEN SÜLALE BOYU KURTULUN !!!
### REK - LAM - LAR -- REKLAMLAR BİTTİ ###
Ama işte onları sosyete yapan bazı unsurlar vardı. Maddi durumlara çok fazla olmasa da bize nazar iyiydi bu gruptakilerin. Ancak hatırlıyorum aralarında bir tane hain vardı. Onun da ailesi bizim ailemiz gibiydi. Onlar da bimden yoğurt alıyor ve imitasyon ayakkabı giyiniyordu. Ancak oyunculuğu artık ne kadar iyiyse kendini o gruba kabul ettirebilmişti. O kızın babasına, o gariban babasına, o sekiz köşe kasketli yiğit adama, o kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyen adama Allah bilir neler çektirmişti.
Bir de başka bir kız grubu vardı. Onlar da fakirler. Cidden fakirlerdi. Yani aslında kelimenin tam manasıyla fakirler miydi bilmiyorum ama giyinişleri, one direction'un ne olduğunu bilmeyişleri ve konuşmalarıyla kendilerini farklı bir şekilde sınıflandırmışlardı.
Erkeklerde ise böyle bir sınıflandırma yoktu. Erkeklerin hepsi tek tipti. Aramızda hiç zengin yoktu üç beş kişi dışında. Ki o üç beş kişi de zenginliklerini pek anlayamıyorduk.
İlkokulun ilk safhalarından çok da bir şey hatırlayamıyorum. Yani kelimenin tam manasıyla bebek olduğumuzdan ötürü o yıllara dair bende derin izler bırakan bir şeyler olmadı. Hocalarımızdan dayak yer ders çalışır ve öğle tatilinde eğer şanslıysak kantinden tost ayran alırdık.
Şanslıysak kısmı ise biraz garip. Benim okulum ile aramda bir kaç kilometre vardı. Yani belki 10 bilemedin 15 dakikalık mesafedeydi. Dolayısıyla öğle aralarında yemeklerimizi eve gider öyle yerdik. Hatta bazen eve giden yolculukta muhabbet o kadar koyu olurdu ki yanımızdakileri "Olum bu öğle bize gel la" diye darlardık. Bazen birine bazen birine ama hemen hemen herkes birbirlerine misafir olurdu. Aramızda hiç dillendirmezdik ama içten içe hep bi arkadaşa misafir olmayı isterdik. Çünkü o arkadaşın annesi muhteşem ötesi yemek yapardı.
Sosyeteler ise hiçbir öğle yemeğinde eve gitmezlerdi. Ana babaları onlara para verir onlar da her öğlen okulda yerlerdi. Bu çok büyük bir lükstü bizim için.
Ve hayır hepsi uzak yerlerde oturmazdı. Bazıları benim komşumdu, ona rağmen okulda yiyebilecek seviyedeydiler. Biz de ara sıra eğer annemiz öğleyin evde olmayacaksa veya hava yağmurluysa sabahtan üç beş kuruş alır öğle arasında da o zenginliğin tadına varır kantinciden "hey dostum uzun zamandır yoktum çek bakalım her zamankinden" diyerek tost isterdik.
İşte bu kadar yani o yıllara dair zihnimde oluşan manzaralar böyle ufak tefek anılardan ibaret. O zamanlar ki kişiliğim şu an ki halimden oldukça farklıydı. Baya baya inek idim. Sınıfın komiği ama aynı zamanda yakışıklısıydım. Gelecek ban o kadar uzak geliyordu ki. Şaşırmamak gerek o zamanlar liseye gidenler bana baya baya adam* gibi geliyordu.
* Sakalları foşur foşur olan ve sigara tüketen kimse.
Liseye geçişimden sonra yavaş yavaş nasıl biri olmak istediğime karar verdiğim anlara gelmiştim. İşler daha ciddiye binmekle beraber çıkma tekliflerinin, Retrica'nın, Snapchat'in, Samsung Galaxy S3 mini'nin ve Peter Cech'in popüler olduğu yıllardı. Sizi "ah ah bizim zamanımızda devir böyleydi" şeklinde bir kafa ütüleme sekansına sokmayacağım. Zaten böyle şeylerin sadece kişisel olarak bireylerin beyninde referansları olduğunun farkındayım. Sen de konuşmak için konuşuyorsun amk demeyin. Aslında evet biraz saçmaladım. Yani demek istediğim şey her yıl birilerine bir şeyleri hatırlatır. Bu kişiden kişiye değişir. Çünkü bazı şeyler bizim için önemliyken bazı şeyler çok da önemli değildir.
"Abi Wentworth Miller o role girebilmek için öyle bir şey yaptı ki. Tüm hayran kitlesini nefret ettirdi. Abi koskoca A24 sana teklif vermiş. Nasıl böyle bir şey yapabilirsin abi! Anla - fucking- mıyorum abi god damn. Hatta in fact Anla - mother - ya - fucking - mıyorum abi. O derece yaniiii "
(Az önce yeni mezun bir inşaat mühendisliği stajyerinin, inşaatta işçilere verdiği demeçe şahit oldunuz. İşçiler sadece bu cümlesine bakarak bu şahsın parlak* olduğuna karar vermişlerdir. )
* Halk arasında voleybol hayranı erkeklere verilen lakap.
Tabi bazı önem arz eden şeyler bu seviyede dalyaraklığa sahip olabilir. Ama bazıları bizim için bir anlam ifade etmese de dokunaklı gelir. Ama çoğu zaman gelmez. Yani hangimiz bir başkasının anılarına önem veririz ki? Veya hangimiz bir başkasınının hüzünlü bir anısına -gerçekten- üzülürüz. Ya ben çok bencilimdir ya da insanoğlunun yapısı bu.
Anılar o anıya sahip olan kişiler için geçerlidir. Başka birine anlatıldığında tıpkı bir kitabın başka bir dile çevrilmesi gibi asıl anlamını ve güzelliğini kaybeder. Hatta o anıyı yaşadığınız kişi için bile geçerli. Aynı anı sizin zihninizde çok güzel bir bahar meltemi gibi hissettirse de o kişi için çok sıradan bir olay olabilir.
İnsanoğlu bu derece yalnız yani. Her şeyiyle tek başınasınız. Sizin kendinizi gördüğünüz gibi kimse sizi o şekilde görmemekle birlikte siz de bir başkasını bir başkasının gördüğü şekilde görmüyorsunuz. Kimin gerçekten ne hissettiğini, size bakış açısını, bir başkasına bakış açısını tam olarak öğrenmeniz mümkün değil. Hayır o kişiyi silah zoruyla tehdit etseniz dahi ağzından dökülen kelimeler gerçek düşüncelerini tam manasıyla yansıtmayacaktır.
Ama ben yine de çabalayacağım. Kaldı ki neyin gerçek neyin yalan olduğunu bilemeyeceğinizden ötürü mübalağalar, çarpıtmalar, eksik ifadelerle konuşmama devam edeceğim.
Lise zamanlarım bana bir orman gibi geliyor. O zamanlar ormana düşmüş genç bir aslandım. Benim bir kediden aslana dönüşüşüm sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarak da liseye geçtiğimde gerçekleşmişti. Ama bu ormanda yalnız değildim başka aslanlar da vardı. Bu aslanların bazılarıyla düşman olacak bazılarıyla da müttefik olacaktım ve dişi aslanların peşine akanziiii xdddd yapacaktım.
Herkes bilmez ama lise çağındaki çoğu kişi gerize kalıdır. Bunun bir istisnası yok. Gerizekalılar ölçeğinde bi nebze olsun zeki gözükenler kimlerdir biliyor musunuz?
-Her şeye isyan eden asi ruhlu gençler mi?
Hayır tabii ki amk. Onlar en gerizekalılarıdır. Çünkü ben de öyleydim. Bir şeyleri bildiklerini hayatın sırrını çözdüklerini zannederler. Lisedeki halime o kadar öfkeliyim ki onu bir kafes dövüşünde ağzını burnunu kırıp sonrasında bir sigara ısmarlayıp (bak zengin oldum yarram demek için) tekrar döverdim. Tamam biraz abartıyorum elbette ama yine de o zamanlar salaktım.
En zeki gözükenler acele etmeyenlerdi. Her konuda bir şeylerin vaktini bekleyen ve hiçbir şeyi aceleye getirmeyenler. Bu konuyu biraz daha derin irdeleyeceğim ancak çayımın yeniden bittiğini fark ettim. Bana sadece bir kaç Prinko Galaksisi dakikası verin.